November 8, 2015

Sokakta hayat var

sanatalemi.net`te yayımlandı.

Dikkat! Dikkat!
İstanbul`u anlatıyorum...
Dinler misiniz?
Tarihin öksüz bıraktığı surlar gibi,
Sokakta vaat edilen hayat gibi,
Bu şehre geldiğimde ben de
Kaç yaşında olduğumu unuttum.
Benden ilk çalınan şey buydu her halde.
Aklımda yaşımdan büyük düşünceler vardı,
Oysa beni, yüzümü içten güldürecek
eğlencelere kadar düşürebildi.
Gözlerimi ayırmadan, başka bi` ses duymadan
"Palyoço"yu ezberden söyleyen arkadaşı dinledim.
İki kadeh biradan sonra kendimi
Şairin hemşerisi zannedecek kadar sarhoştum.
Dansetmeyi de seviyorum ya ben?
Dansözler masaları gezip para toplarken
Ben dansettiğim yerden gözleri topladım.
Evet, gözleri, bakışları değil.
Çünkü ben dikkat değil, gizem arıyordum.
Her çift göz de kendince bir gizem ya...
İstanbul`dakı gözler ise o kadar çok renkarenk ki!
Fethinden sonra kendisi Fatih olmuş bu şehir...
Zaten büyüktü, çaldığı kalplerle de okyanusa dönmüş.
Yüksek yüksek tepelerden sulara baktığımda
Anladım ki, bu şehir kalpleri değil, akılları çalıyor.
Pierre Loti`ye kalkmak sanki şehrin yüreğine inmekmiş.
Küçücük bir sırrını da bana açtı kendisi:
Bir tarafta uyurken bu hayattan göçmüşler,
Bir taraftan göçüyor İstanbul`a gezmişler.
Ama İstanbul öyle bir durak ki,
Ne buradan başlarsın, ne burada bitirirsin yolculuğunu,
Fakat seni ilk değişen durak İstanbul olur.
Öyle bir kararsızlığa sürükler ki seni,
Düşünmekle papazsan, artık düşünmeden duramazsın.
Bi` de sokakta hayat var demez mi kadehler?
Aynı şeyi tekrar tekrar göze sokmaz mı panolar?
Sokakların en güzel saati ne zaman?
Tabii ki gece yarısı.
Sadece karanlığı aydınlatan Ay,
Gece lambaları ve farlar yüzünden değil,
Bunu anlamışların sokağa çıkması yüzünden.
İnsan kadar güzel daha ne aydınlatır ki, sokakları?
Taksim`in, Kadıköy`ün dar ve mutlu sokaklarını kim yarattı?
Tabii ki, sokağa hayat getirenler.
Tabii ki, İnsan.
Ben mutluluk denen masala inanmıyorum.
Ama İstanbul bana şunu söyledi:
Yüzünü güldüren sokağın mimarları
Boğaza açılıp mutluluk aramaya çıkmasaydılar,
Martılar simit tadmasaydılar,
Rakıyla balık karşılaşmasaydı,
Solist dertli şarkısını gülerek okumasaydı,
Sen bu şehri nasıl bulurdun?
Cevap veremedim. Sustum. Aşık oldum.
Ben zaten doğuştan aşıktım.
Hayat aşkımın içine gizemlilik girdi.
O yüzden hayata yeniden aşık oldum.
Bir gün sebeplerimi kaybetsem bile,
Yaşamaya hep  bahanem olacaktı...
Fatih şehirleri gezmek gibi,
Görmediğim renkleri bilmediğim gözlerde aramak gibi,
Uyumadan uyanmak gibi,
Tanımadan inanmak gibi,
Ölmeden yaşamak gibi.
Ölmeden önce yaşamak lazım, değil mi?
Ölmeden önce yaşamak lazım.
Haydaaa... Ustadın seslendiği Palyoço olmadığıma mı üzüleyim,
Ustad olmadığıma mı üzüleyim derken,
Kendimin varlığına sevindim.
Onları duya bildiğim için,
Renklerin içinden geçebildiğim için,
Düşünebildiğim için ve beni aradığım için
Kendimin varlığına sevindim.
İstanbul yüzünden siyasetin de tabiri şairane,
Türkçeyi siyasetçi ağzından şiir gibi akıtıyorsa,
İnsana da İnsanlığı unutturmaz bu şehir.
Yalnız pembe değil tüm gördüklerim,
Fakat hiç korkmadım karanlığından.
Hangi şehrin köpeği, hırsızı yok ki?
Sokakta onların da hayatı var.
O yüzden yazmadan geçtim onları,
Belki onların da bahanesi var ...
Dikkat! Dikkat!
İstanbul`u anlattım...
Duydunuz mu hiç?

No comments:

Post a Comment