June 30, 2019

CƏSARƏT

Mənim şeirimdə cəsarət yoxdu,
Çırpmıram özümü sağa, ya sola.
Oxşayıb, yalayıb solğun bənizi,
Gözlərəm sözlərim bir dərman ola...

Cəsarət yumruğun, silahın deyil,
Cəsarət özündən ummadığındır.
Necə ki, nifrəti oyatmaq asan,
Sevgidən xilaskar doğurmağındır....

Məni oyatmağa heç çalışmayın,
Yuxumda nə görsəm mənə əzizdir.
Durulan zehnimə heç toxunmayın,
Çürümüş fikirlər daha ləzizdir.

Şıltaq ayaqlara yapışan yağış
Dırmanır çöhrəmin qırışlarına.
Ağzımdan şükürlər daha çıxmamış,
Damlalar köç edir baxışlarıma.

Bu dünya ya tamı tənə böləcək,
Ya cütü ayırıb yalnız edəcək.
Bir dua yüz ürək birləşdirəndə,
Hər ürək şükürün ayrı edəcək...

Mənim şeirimdə cəsarət yoxdu,
Nalə də, fəryad da, üsyan da yoxdu.
Bir gün ayrılacaq gecəm gündüzüm,
Səni oyatmaram deyən də yoxdu...

June 25, 2019

BAĞLAYICI

O günden sonra hayatım böyle döndü. Değişti. Aşağıda anlatacağım anlamayacağınız şekilde. Ama bildiğiniz hiç anlamayacağınız dilde. İçinde bir olay olmayacak ama sesleri duyacaksınız. Öyle bir yazı ki, damarı olsa kanı durur. İşte o damarları kestirecek sesler... Başlıyorum. Sondan değişen başlangıca.

Vardı bir tane insanları ezik gibi gören birisi. Ben de onu ezdim. Arabayla. Hayr,  tabii ki. O neyle eziyorsa, ben de öyle ezdim. Suratına patlattım toplantıdayken. Neyi? Küllüğü. Hayr tabii. O neyi kullandıysa, onu. Kelimeleri ağır harflerle değil, basit seslerle gerçeğe benzettim ve suratına fırlattım. Beni kovdu. Ama unutmadı. Unutamazdı ki. O, basit kelimelere öylesine bilinçaltına inen sihirler koymuştum ki, beni unutamazdı.

....Beni unutamazdı. Yıllar sonra beni facebooktan ekledi. Genel müdür olarak yeni başladığı şirkette beni yanına çağırıyordu. Ama hayr. Öyle olmadı. Beni işten atan birinin beni yanına çağıracağına inanmak istemedim. O yüzden öyle olmadı. Aradı. Heyecanla eski patronumun numarasını arıyordu. Oysa beni kendisi daha önce kovmuştu. Ben de numarayı verdim. Hiç şaşırmadı mı, kendisi benden sonra kovulsa da, bende patronun yeni numarası ne arıyor? Bence sormadı. Sormadı diye olay böyle de olmadı. Aramadı yani. Beni unutamazdı, çünkü hiç aklına gelmeyecektim. O yüzden böyle oldu. Aklına gelmedim.

Kısacası, istediğim ebatları alana kadar ben büyüdüm. Dermişim, ama sıska birşey olarak kaldım ve etki alanım büyüdü. Romantik alan değil yahu, siyasi, ekonomik ve özgür alanım. Bir de unutmayalım ki, benim bir de sanatsal alanım var. Sizi dansa davet edebileceğim bir alan. Heheyyy! Ben zihninizi gıdıklayan karıncayım. Amacım sizi gıdıklamak değil, hareket etmek. Ama sizin gıdıklanacağınızı bilmiyorum ki. Karıncayım. Kurnazım ve yerinde susmayanlardanım. Akışına bırakır,üstünüzü kirletirim...

Senin dediğin çok zor.Başaramam. Zor bir şey. Değil, ama yine de başaramam. Başarırsam fizik kurallarına aykırılıktan cennetten kovulurum. İnsan cennetsiz boş umuttur. Vaka. Der mişim, ama hiç görmediğim yerin umudu nasıl oluştu peki? Demek ki, başarırım. Demek ki, fizik kendisine aykırıymıs.

Bu kendi başına bir hikaye olurdu. Ben çenemi tutamadım ve bu bir roman oldu. Kısa kesse idim, belki daha çok okuyan olurdu. Ama fikrimi bitirmeden doymuş olacaklarsa, demek ki, boşa yazmış olacaktım. Demek ki, yanılmışım ve dünyayı değiştirmeye kalkmışım. Kısa hikaye istemiştim kendimden. Onu da beceremedi. Kendi başına aykırı bu Leman. Ne yapacak? Yine açacak göğsünü ve incilerini ruhunuza satacak. Siz almayı kiralamaktan daha çok seversiniz. Benim incilerimi de benden istemezsiniz, alırsınız.

Bi de bana ‘’aksakallı dede’’ desinler, demiş adam. Ki ben demiştim. İlk hitap eden de ben olduğum için onun duyurusuna rağmen, ilk bulan benim. Sonra olay büyüdü. Araplar dedi Allah olsun, Hristiyanlar dedi Bog olsun, İngilizler dedi God olsun, Türkler dedi Tengri olsun...Kısacası, tek hitap bulamadılar ve dedenin 99 ismi oldu... Ne müthiş! Onları da ben buldum. İnanabiliyor musun? Ben kaşif mişim. Kendim dışında bir sürü şey keşfetmişim. Gerçi anamı, babamı da ben keşfettiğim için kendimin de kaşifi oluyorum. Ama dur bir dakika. Olay o kadar büyüdü ki, hitapları unudub benimle ONU kıyaslamaya başladılar. Şirk çıktı, oyun bozuldu... Biz de dağıldık. Ademoğulları...

Kimseler kendini bana karşı koruyamadı. Ben de onlara bulaşmış oldum. Hayat bağlayıcıydı. Ve'lerden ve ve.sairelerden  oluşuyordu. O kadar ironikti ki, beynimi ütülüyordu (Kelimeye dikkat: "iron"  ingilizce’de hem ütü, hem demir demektir) .  Anladın mı şimdi neden bulaşmış oldum. Başka şansım yoktu, bağlayıcı varken...Hem de ben iken. Bak sen, Ademoğlu hala tartışmaya devam ediyor. Oğlum, sessiz olsana, burdan da kovulacağız!

Ben aslında bunlarıı anlatmak zorunda neden kaldığımı çözemedim. İnsanın cennete geri dönüş aradığı gibi, ben de bunu savunma gibi anlatmaya başladım. Ne alaka? Bu yol uzun, biliyor musun? Ne kadar çok yürürsen, o kadar hızlı döner. Ve sonra da dünyanın eklipse benzediğini bulurlar. Ki onu da ben buldum. Çünkü bu kıyası yapan da ilk bendim. Sincap gibiyiz kafeste. Klişe mi oldu? Ama bulan benim. O zamanlar daha moda değildi kelimelerim. Siz ezberleyince klişe oldu. O yüzden kendimi suçlu hissetmiyorum. Gidin, değişin, değişelim. Belki değiştiririz. Şübhem izin vermedi bu konuda gurursuz olayım. Hissettin değil mi??

Saati ibre gösterir. İbreyi tahta tutar. Tahta duvara yaslanır. Duvar eve dayanır. Ev ise dolu olmak ister. Tamir edeni ne kadar çok olursa, o kadar geç dökülür. Böyle evler geç dökülsün diye içerisine aile adı altında insanlar sokarlar. Hepsi bir birinden farklı, yüzleri yada ebatları benzese de. Kısacası, evler durur ama yine de ebediyeti yakalayamazlar. 10 Sene sonra yine dökülürler. Çünkü aileler dağılır.

İyi içerdi, derler bir de. Sanki onlarla çişi konuşuyor, çenesi değil. N’olmuş iyi içiyorsa? Konuşmuyor mu yine de? Cevaplamıyor mu sorunuzu? Olay işte tam anlatamadığım gibi oldu.
Bana koşan perilere ruhumu sofra ettim. Doydum ve nankör ruhum onları kovdu. Yorulduğunu söyleyen ev sahibi misafirlerin gözünde ne ise, ben de ona dönüştüm. Nankörlük bu yüzden günah olabilirdi. Ama kutsal olarak görmediler. İlahileştiremediler. O yüzden nankörlük hep aralarında yaşar.... Yani yüksekte olmak değil mesele. Mesele TAM olmaktır, sadece Gökte ve Yerde değil ,her alanı dolduracak kadar tam DOLU..  Mesele bu olduğu için benim iddiamı, onun varlığıyla kıyaslarlar. Ama bu haksızlık... Onu da ilahileştirmemişler…

June 13, 2019

GÜÇLÜ İNSAN

Güçlü insan sessiz erir. Hani çatılardan sarkan buzlar erirken damlaların sesini duyarsın ya, buzdağı erirken öyle sinirbozucu sesler çıkarmaz. Güçlü insan aynı o buzdağı gibidir, sessizce erir ve onu var eden okyanusa karışır. Bir gün bi daha varolacağını umursamadan. Güçlü insan varoluşu tek seferde, kapsamlı ve sessizliğinin ağırlığıyla sergiler. Feci aşık olursun bu hareketsiz gözüken hareketliliğe. Hani Yer gezegeni kendi okunun etrafında dönmesine rağmen biz çarktaki gibi hissetmiyoruz ya, güçlü insan da öyle "hareketsiz" döner oku etrafında. Kabaca desem, çaktırmadan ve huzurunuzu bozmadan. Sizin huzurunuzu diyorum. Hani hep bi tatmin olmayan ve tatminsizliğinin zıttına bela arayan huzurunuzu bozmadan. Güçlü insan kötü olsa, size karşı üşenmeden sizi kullanır. İyi olsa, size karşı üşenmeden sizi kullanır. Çünkü güçlü insan biliyordur hızlı dönmek arabayı ağaca ille de bi gün toslar. Bu cesaret değil, akılsızlık olur. Dehalarda gözüken akılsızlık değil, bildiğin cahil cesareti ve amaçsızlık. Şu hayat bir gün her kesi ağaca toslatır derseniz, susun ve düşünün... Belkiler hep vardır. En kesin kararın bile belkisini bildiği için çok tribe girmez güçlü insan... Güçlü insanı nasıl tanırız derseniz, onu nefessiz bırakın. Ciğerlerinde toplanmış havaya siz bile hayret edeceksiniz. Kısacası, güçlü insan hayatı içine çekmiş ve ağzına su alıp oturmuş gibi duruyor. Konuşursa, hepiniz için sihrini kaçırır. Fıldır fıldır açılan gözleriniz pembe gözlüklerinize toslar. Kiyameti, gidişi, kayboluşu ağırdır güçlü insanın. Belkileri size bırakmaz, onları da götürür giderken... Yüzünde bir tebessüm vardır, Azrail bile sıksık görsün diye çevresinde dolanır. Bilimsel tebessüm. Hafızana oturur, midene değil...