December 11, 2012

Selam, ben geldim:)


Bazılarının özgürlüğü uçurtmanın gökyüzündeki haline benzer. Özgürlüğü rüzgarın koynuna atılmak, uçmak, dalgalanmak sanırlar, ama aşağıdan birilerinin onları napnazik bir iple yönettiğinin farkına varmazlar. Özgürlük sadece rüzgara kapılmak değil ki... Sadece, bulutlara dokunmak değil ki...(Pardon, hal-hatır sormadan başladım konuşmama)

Yapmak isteyip yapamadığımız, yapmak istemeyip yaptığımız şeylerin nedenini ararız ve sevdiklerimizde cevap buluruz. Nefretimizi fark ederiz. Duygu dediğimiz beyin nöronlarının o kadar çok insanla bağımlılığını, o kadar çok sorumluluk yüklendiğini fark ederiz ki, özgürlüğün aslında ne olduğunu hiç bir zaman anlamayacakmışız gibi gelir. Çünkü bağımlılıklarımız içinde kendi seçimlerimiz, kendi isteklerimizin yansıması vardır. Saflığını kaybeden çocukluk, büyüdükçe olgunlaştığını iddia ediyor. Peki, neden saflık olgunluktan daha güçlü? Neden büyüklerin dostu yok, çocukların düşmanı? Bazen düşünüyorum ki, her kesin eceli gizli tutkularında saklıdır ve özgürlüğünü o tutkuları dışa çıkarmakla kazananlar, eceli de çağırmış olabilirler. Daha derinine gitmiyorum bu düşüncenin. Korkuyorum. Ecelle işim olsun, istemem. Yarım bıraktığım her şey gibi hayatımı da yarım bırakmak istemem. Belki özgürlük de peşinden koşmadığım bir yoldadır? Bilemem. 

“Kimim ben?” diye soruyorum bazen kendime. “Bu soruyu sana unutturmayacağım” diye bi` yanıt dayanıveriyor iki dudağımın arasına. Susuyorum. İçimde gizli saklı bir şeyler var, evet. Ama yazmak için bazen delirmeye ihtiyacım var. O yüzden paylaşamam ki, sakladıklarımı. Seni paylaşamam. Seni “hata” sanıp, başkalarında kaybettiğim “doğru”larımı paylaşamam. Sesimi yükselttiğim sevdiklerimin kalbini paylaşamam. Uzun süre aramadığım, sormadığım arkadaşlarımın düşüncelerini paylaşamam. Sahib çıkmadım ki, hiç birine. Kendimi her şeyi iyi yaptığıma, doğru yaptığıma inanmakla kandırdım. İtiraf edince de, felsefe yaptığımı düşündüler. Oysa, ben sadece doğruları çıplak haliyle tabağa koymak istemedim, süsleyerek servis ettim. Her şeyde süsü seven insanlık, bir tek benim süsümü anlamadığı için beğenmedi mi karışıklığımı? Ressamların abstraktına neden bayılıyorlar o zaman?

Felsefe yapmak ne, peki? Psikolojini de içine almıyor mu? İnsanlık dışı bir yorumda mı bulundum? Hayr, sen de anlamazlıktan geldin de, o yüzden soruyorum. Kusura bakma, ben yıllardır tanıdığım ama ismini bilmediğim sözlerin ismini öğrendim, onlarla seni de tanıştırmak istedim. Hata mı? Belki karışıklığıma alışır, sonunda benden daha karışık düşünmeye başlarsın. O düşünceden bu düşünceye atlarken, belki benim düşüncelerime de misafir olursun? Belki hep onlarda kalırsın? Belki seni duygularımla da tanıştırırım? Ama daha tanıştıramam. Kaçmandan korkuyorum. Seni misafir etmekten mutluyum. Şimdi de “mutluluk” lafına takılacaktım, ama neyse...Boş ver. Seni misafir etmekten memnunum.

Meşgul beyinleri, dışarıya karşı ilgisiz oldukları için  “hasta” sananlara ne dersin? Tanımadıkları, içlerinde kaybolup kalan “ben”lerinden  başka her şeyle ilgilendikleri için hasta olan kendileri değil mi, sence? Bence, o “ben”dir insanlığı bir birinden kopmaktan alıkoyan. Yoksa ki, bunlar dışarıdan buldukları “ben”lerle ferdileşmeye yüz tuttular.Anlamadığına eminim. Diyorum ki, kitle içinde yalnızların sayı artıyor. Alo? Duyuyor musun? Tamam, tamam. Şaka, canım. Milletin derdi bize mi kaldı? Yooo, sen keyfini sür, takma kafana. Ben söylemiştim, hatırlıyorsan, benden kurtuluş yok. Cevaplamadığına göre sorularımın devamını çekmek zorundasın. Şimdilik tamam. Kendine iyi bak.

http://sanatalemi.net/makale.asp?ID=4060   - SANAT ALEMİ saytında yayımlandı.

No comments:

Post a Comment